ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİ MİNNET VE SAYGIYLA ANIYORUZ

    ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİ MİNNET VE SAYGIYLA ANIYORUZ

     

    18.03.2024

    Bektaş Yusuf

    “Çanakkale şehitlerimizin aziz hatıralarına ithaf olunur”

    Çanakkale içinde vurdular beni

    Ölmeden mezara koydular beni

    Ah gençliğim eyvah!

    Çanakkale içinde aynalı çarşı

    Ana ben gidiyom düşmana karşı

    Ah gençliğim eyvah!

    Çanakkale içinde bir uzun selvi

    Kimimiz nişanlı kimimiz evli

    Ah gençliğim eyvah!

    Çanakkale içinde bir dolu testi

    Analar babalar ümidi kesti

    Ah gençliğim eyvah!

    Evet, şimdiye kadar bu yanık türküyü duyup da yüreği sızlamayan ve içinden bir “ah“ geçirmeyenimiz yoktur. Nasıl “ah“ çekilmesin ki. Onlar vatanları uğruna, Anadolu'nun uğruna, maneviyatları uğruna ve en önemlisi de milletleri uğruna gencecik evlatlarını, kınalı

    kuzularını, bir daha geriye dönmemek üzere Çanakkale'ye gönderenlerin feryatlarıdır.

    Gencecik kızanların, kimisi nişanlı, kimisi de yenli evliydi. Yürekleri vatan hasretiyle çarpan bu fedakar insanlar Hz. Muhammed'in “Ya Rabbi bizi dünyaya tekrar gönder ve senin uğrunda bir kere daha şehit olalım.” ilahi sözlerine uydular. Vatanları için ve Türk

    milleti için Çanakkale'ye koştular. Kimileri Tuna ve Meriç boylarından, kimileri Rodoplardan, kimileri Gümülcine'den ve Dimetoka'dan, İskeçe'den, kimileri Üsküp'ten, Manastır'dan, kimileri de yanık çöl diyarlarından ve Kafkaslar'dan koşup geldiler. Çünkü, Çanakkale'de bir millet kendinden kat kat üstün ve uzak diyarlardan gelmiş düşmanla karşılaşıyordu. Bu işgale boyun eğmemek, İstanbul'u veAnadolu'yu savunmak gerekiyordu. Öyle de yaptılar. Üstün kahramanlık örnekleri göstererek düşmana geçit vermediler.

    Bir seher vakti kırk erenler büyük kerametler göstererek Çanakkale Boğazı'nı geçtiler. Balkanların Türkleştirilmesi yolunda ilk durakları Dimetoka ve çevresiydi. Dimetoka'da Seyyid Ali Sultan Dergahı'nı

    kurdular. Halka büyük yararlılıklar gösterip takdirlerini topladılar. Batı Trakya'nın değişik bölgelerine yayılıp insanları eğittiler, sadece Allah, millet ve vatan uğruna her türlü fedakarlıklara katlandılar. Hiç kimseden karşılık beklemeden mütevazi bir hayat sürdüler.

    Bektaş Yusuf böyle bir soydan gelen bir ailenin tek çocuğuydu. Sarpdere köyünde oturuyordu. Evleri köyün yüksekçe bir yerine kesme taştan yapılmıştı. Kış mevsimi geldiğinde köyün yolları kardan kapanır ve çok sıkıntılı günler geçirilirdi. Bu yıl da mevsim çok soğuk

    geçiyordu. Evlerin damlalıklarından sarkan buzlar bir metreyi aşmıştı.Yollar, ancak havaların ısınmasıyla açılacaktı.

    Yusuf'un babası okumayı seven bir insandı. Soğuk kış gecelerinde, meşe odunlarının ısıttığı ocağın başına bağdaş kurup oturur ve biricik Yusuf'unu da yanına alarak ona Battal Gazi'nin kahramanlık hikayelerini okurdu. Yusuf böyle bir babanın ocağında büyüyordu.

    Anası da onun üzerine titriyordu. Tek amaçları çocuklarını okutmak ve milli duygularına sadık bir insan olarak yetiştirmekti.

    Yusuf artık iyice serpilmişti. Uzun boylu, yiğit ve gözüpek bir delikanlı olmuştu. Artık, babasının yardımı olmadan dağa çıkıyor ve eve odun kesebiliyordu. Babası onun bu halini görünce gururlanıyor ve duygulanıyordu.

    Günlerden Cuma idi. Köyün beyaz sarıklı, poturlu ve kırmızı kuşaklı hocası Cuma Namazı'nı kıldırmak üzere ağır adımlarla camiye doğru ilerliyordu. İçini tatlı bir hüzün kapladığı cemaata bakışından anlaşılıyordu. Yavaş yavaş camiye yaklaştı. Cemaate selam verdi.

    Camiye toplanan insanlar da hocada bir gariplik olduğunu sezmişlerdi.

    Hocanın vereceği hutbeyi merakla bekliyorlardı. Hoca namaz öncesi kürsüye çıktı ve şu ilanı okudu:

    ”Düşman vatanımızı işgal etmek üzeredir. Çok yakında savaş çıkabilir. Aziz vatan topraklarını düşmana teslim etmemek ve milletimizin huzuru için bu ilanı hepiniz dikkatle dinleyiniz.

    Asker olacakların dikkatine:

    Onlular, dokuzlular, sekizliler, yedililer askere alınacaktır.

    İki kardeşten sadece biri askere alınacaktır.

    Askerler yedi gün içinde en yakın askerlik şubesine başvuracaklardır.

    Halihazırda asker olanların izinleri kaldırılmıştır."

    Cami cemaati namaz çıkışında köy meydanında toplandı ve büyük bir heyecanla hocanın çağrılarına hemen uydular. Çünkü, düşünmeye zaman yoktu, vatan toprakları elden gitmek üzereydi. Sarpdere'de,

    Hebilköy'de, Mevsimler'de ve diğer köylerde gönüllü taburları oluşturulmaya karar verildi. Sarpdere'de, birkaç saat içinde, altmış genç delikanlı gönüllü taburuna kayıt yaptırdı. Ertesi gün tabur köy meydanında toplandı. Analar, babalar, dedeler ve nineler birbirlerine sarılıyor ve böyle evlatlar yetiştirdikleri için Allah'a dualar ediyorlardı.

    Köy meydanında yeni sözlenmiş gençlerin birbirlerine heyecanla bakışmaları görülmeğe değerdi. Elleri kınalı gelinler, böyle mert insanlarla evlendikleri için mutluydular. Vatan ve millet savunmasına gidecek 60 genç, önce köyün yaşlılarını dolaştılar, ellerini öpüp

    hayır dualarını aldılar. Daha sonra köy meydanında anaların babaların elleri öpüldü ve karşılıklı olarak helalleşildi.

    Köy meydanında toplanan gençler hep bir ağızdan,

    Annem beni yetiştirdi, bu ellere yolladı.

    Al sancağı teslim etti, Allah'a ısmarladı.

    Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana,

    Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana!

    Yastığımız mezar taşı, yorganımız kar olsun,

    Biz bu elden gidersek namus bize ar olsun!“

    marşını okudular.

    60 kişiden oluşan gönüllü taburu yola koyuldu, Karlı dağları ve kıvrım kıvrım yolları aşarak Dimetoka'ya doğru hareket ettiler. Yol güzergahında Seyyid Ali Sultan'ı ziyaret edip dualar okudular. Gönüllü taburu Kızıldeli nehrini takip ederek, zorlu bir yolculuktan sonra Dimetoka askerlik şubesine teslim oldu. Burada kayıtları yapıldı ve Edirne'ye gönderildiler.

    Düşmanın saldırı hazırlığı içinde olduğu tüm askere duyuruldu.1915 yılının 18 Şubat günü Kanlitepe'de göğüs göğüse çarpışmalar oldu. Kurşun sesleri, top sesleri her taraftan duyuluyordu. Hafiften esen

    Boğaz rüzgarı, barut kokusunu da etrafa yayıyordu. Mermiler havada çarpışıyor ve birbiri içinden geçiyordu.

    Sarpdere'den 60 genç delikanlı Kanlıtepe'de, Seddülbahir'de kahramanca çarpıştılar. Kanlarının son damlasına kadar direndiler, düşmana geçit vermediler. 60 genç delikanlıdan 40'ı şehit düşerek Allah'ın en sevgili kulları arasına katıldılar. Diğerleri ise gazilik

    mertebesine erişip köylerine döndüler. Allah'ın en çok sevdiği bu 40 kişi içinde Sarpdere'den Bektaş Yusuf da vardı.

    Onlar,

    Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuştular

    Tam üç alayla burada da gönülden vuruştular

    Düşman tümen sanırdı bu şaheser erleri

    Allah'ı arzu ettiler akşama kavuştular

    Onlar Gümülcine'den Hüsmenoğlu Rüstem

    Onlar İskeçe'den Yusufoğlu Alirıza idiler.

    Onlar Dimetoka'dan Bektaş Yusuf'tular

    Onlar Dedeağaç'tan Yüzbaşı Ahmet idiler

    Seyyid Onbaşı ile birlikte çarpıştılar

    Düşmana aman vermediler, ürküttüler

    Onlar da Allah' arzu ettiler ve akşama kavuştular

    Onlar dönmeyi düşünmediler. Vatanları için kahramanca, yiğitçe çarpıştılar, isimsiz kahramanlar arasına katıldılar. Mustafa Kemal Atatürk onlar için daha sonra şu ifadeleri kullandı:

    Siz vatanı için, milleti için, namusu için canını ortaya koyan böyle insanları bu kadar mı tanıyorsunuz? Eğer siz onları tanımazsanız; geleceğinizi göremezsiniz, hedeflerinizi bilemezsiniz.

    Bu gün de Çanakkale v.d. şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyoruz.

    Bu yazı, 2006 yılında, Çanakkale Savaşı’ndan tam 91 yıl sonra, şehitlerimiz için düzenlediğimiz etkinlikte okunmuş ve İbrahim Baltalı tarafından 2006 yılında hazırlanan “ÇANAKKALE” “91 yıl sonra Gelen Anma Töreni” adlı kitapta yayımlanmıştır.

    Çanakkale ve tüm şehitlerimizin anısına, yöresel öğeler de kullanılarak hikayeleştirilmiş, okunmuş ve onların aziz hatıralarına ithaf olunmuştur.

    ©2017 Burasi Batı Trakya. Tüm Hakları Saklıdır.

    Please publish modules in offcanvas position.