29 OCAK 1988’E NASIL GELİNDİ?

    29 OCAK 1988’E NASIL GELİNDİ?

    28.01.2024

    Hatırlanacağı gibi Türk Azınlık yapılan baskıların patlama noktasında, 29 Ocak 1988 günü Gümülcine’de bir protesto yürüyüşü yapmak istemiştir. Yürüyüş için Gümücine’de toplanmak isteyen insanlar engellenmiş bir kısmı da yaralanmıştı. Yine bu olayları 29 Ocak 1990’da anmak isteyen Azınlık insanı aşırı milliyetçi çevrelerce engellenmiş ve Azınlık insanına ait 400 civarında dükkan kırılmış ve yağmalanmıştı.

    Bat Trakya Türkleri, bu topraklarda bırakıldıklan 1923 Lozan Antlaşmasindan bu yana çeşitli baskılara maruz kaldılar. Krallık, Cunta ve demokrasi idarelerini, diğer Yunanistan vatandaşlan gibi yaşadılar. Ülkemizde yönetimler değişti, fakat Türklere yapılan bilinçli baskılar değişmedi. Cunta yıllarında bütün Yunanistan vatandaşları demokratik hak ve özgürlüklerinden mahrum edildiler. Ülkeye, nihayet demokrasi geldi; fakat Batı Trakya'da yaşayan Türk Azınlığa gelmedi! Türkler yasak bölgelerle

    birbirlerinden ayrıldılar, tek geçim kaynakları tarlaları kamulaştırmalar yolu ile ellerinden alındı, Vakıflar idarelerine el konuldu, müftülüklere yasalara aykın olarak insanlar tayin edildi. Okul encümen heyetleri kendi istedikleri öğretmenleri seçemez oldular...

    Bütün bu baskılara maruz kalan Batı Trakya Türkleri artık dayanamaz oldular! Nasıl dayansınlar ki; bir traktör ehliyeti alabilmek için 10-15 yil gibi bekleyenler vardı, evinin kiremidini değiştiremeyen ve çocuğunu evlendirecek yuva bulamayan insanlar artık patlama noktasına gelmişti. Dayanılmaz hale gelen bu baskulara karşı Türkler o zamanın ileri gelenlerinin gösterdikleri birlik ve beraberlik sayesinde, bu

    baskıları protesto etmek ve dünya kamuoyuna duyurma kararı aldılar. Bütün bu haksızlıkları dünyaya duyurmanın yolu da yürüyüş eyleminden geçiyordu! Yürüyüş Gümülcine'de yapılacaktı ve tarihi de 29 Ocak 1988 günü olarak belirlendi. O gün binlerce Batı Trakya Türkü Gümülcine'ye akın etti. Polis yollarda barikallar kurarak Gümülcine'ye girişleri yasakladı. O gün Gümülcine'de Cuma Namazı kılınamadı!

    Kafkasköy, Kalkanca ve diğer noktalarda polisle çatışmalar, yaralanmalar ve tutuklananlar oldu. Binlerce soydaşımız, tarla yollarından Gümülcine'ye girmeyi başardı...

    Batı Trakya Türkleri, 29 Ocak 1988 olaylarını, 29 Ocak 1990 yılında Gümülcine Eski Cami'de kutlama kararı aldılar. Bu arada Eski Cami çevresi polislerle sarıldı.

    Etrafta, fanatik, faşist ve intikam duygusuyla dolu insanlar dolaşıyordu. Türklerin işyerlerine saldırılar başladı. 50-60 kişilik gruplar, ellerinde demir çubuk ve kalaslarla Türk dükkanlarını kırmaya ve yağmalamaya başladılar. Başlarında

    bulunan bir bayan, Türk dükkanlarını parmağıyla işaret ediyor ve ondan sonra da gözü dönmüş fanatikler dükkanları yağmalıyordu. Bütün bu vandalizm olaylarına ise emniyet güçleri müdahale etmiyor ve seyirci kalıyordu! O gün Türklere ait yüzlerce dükkan kırıldı ve yağmalandı..

    29 Ocak 1988, Batı Trakya Türklerinin baskılara karşı başkaldırdığı ve şahlandığı onurlu bir gün olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. 29 Ocak 1990 ise ülkemiz Yunanistan'ın demokrasisi için kara bir gündür ve silinemeyecek bir lekedir!

    Peki sorunlarımız nelerdi?

    İşte, Batı Trakya Türklerini patlama noktasına getiren örnek sorunlar*

    • EĞİTİM SORUNU

       3065/1954 sayılı yasa uyarınca azınlık okullarına asılan ‘Türk İlkokulu’ tabelalarının indirilmesi için, 1960’lı yıllarda, resmi makamlar tarafından öğretmenlere ve okul encümenlerine emirler verildi. Haklı olarak, mesnetsiz emirlere uymayan öğretmenlerin görevlerine son verildi. Adı geçen yasa yürürlükte olmasına rağmen, encümenlere baskı yapılarak okullardan tabelalar indirildi. Nihayet 1972 yılında çıkarılan 1109 sayılı kararname ile ‘Türk İlkokulu’ adı resmen kaldırıldı ‘Müslüman İlkokulu’ ya da ‘Azınlık İlkokulu’ ifadeleri kullanılmaya başlandı.

       Batı Trakya’da Türkçe eğitimi baltalayıp denetim altına almak için, 1968 yılında ‘Selânik Özel Pedagoji Akademisi’ (S.Ö.P.A) adıyla iki yıl süreli ve Yunanca öğretim yapan bir öğretmen okulu açıldı. Akademi’nin öğrenci kaynakları, ortaokul seviyesinde bile resmiyeti olmayan Gümülcine ve Şahin medreseleriydi. S.Ö.P.A.’nın açılış amacı, Türkiye’de mesleki eğitim görmüş, formasyonlu öğretmenlerin önüne geçecek kadrolar yetiştirmekti. S.Ö.P.A.’lılara çalışma alanı açmak için, çalışan tayinli bazı formasyonlu öğretmenler, tutarsız bahanelerle görevlerinden uzaklaştırıldı ve çalışma izni bekleyen formasyonlu öğretmenlerin tayinleri tamamen durduruldu.

       İlk 5-6 yılda mezun olan akademililer, çeşitli baskı yöntemleriyle azınlık okullarına yerleştirilmek istenince, azınlık insanı zorla empoze edilmek istenen bu öğretmenlere tepki gösterdi. Okullara öğrenci göndermemek suretiyle boykotlar yapıldı, bazı okullar uzun süre kapalı kaldı. 1977 yılında çıkarılan 694 sayılı yasa, Akademi mezunlarına devlet memuru olarak tayin önceliği tanıyınca, öğrenci anne-babalarının tepkileri de gözardı edilip yasa gücü kullanılarak, Akademi mezunları okullara yerleştirilmeye başlandı ve S.Ö.P.A. kuruluş amacına ulaştırıldı. Lozan Antlaşmasının açık ve seçik ihlâli olan bu uygulama azınlık insanına zorla empoze edilmiştir.

     

    • DİKAÇA SORUNU

       DİKAÇA, ‘Üniversitelerarası Yabancı Öğretim Diplomalarını Tanıma Merkezi’ adındaki kurumun Yunanca kısaltılmış şeklidir.

         Yüksek öğrenimlerini Türkiye’de tamamladıktan sonra çalışmak üzere memleketlerine dönen Batı Trakyalı gençlerin diplomalarının denklik onanması, gerekçe gösterilmeksizin, Yunan makamları tarafından reddedilmiştir. Genç bilim adamları, 1986 yılında Türkçe ve Yunanca bildiriler yayınlamak suretiyle DİAKAÇA’ya karşı sert tepkiler göstermişlerdir. Nihayet Türkiye’den mezun 9 doktor, 5 diş hekimi, 2 eczacı, 1 veteriner hekim ve 1 işletmeci, Ocak 1987’de, sınava alınmışlarsa da hiç biri denklik belgesi alamamıştır. Bunun üzerine genç bilim adamları 3 şubat 1987’de, Gümülcine’nin çeşitli yerlerine afişler asarak tepkilerini duyurduktan sonra eşleri ve çocuklarıyla beraber başlattıkları protesto yürüyüşünü, valiliğin önüne direniş çadırı kurmakla tamamlamışlardır. Haksızlığa boyun eğmeyen bu haklı azınlık insanı grubu, 24 mayıs 1988 tarihinde Gümülcine Yeni Cami avlusunda başlattıkları 20 günlük kesintisiz açlık grevini tamamlamakla olumlu sonuca ulaşacakları yolu açabilmişlerdir.

    • CEMAAT İDARE HEYETLERİ SORUNU

       1967 yılında iktidarı ele geçiren cunta yönetimi, devlet dairelerinde ve kamu hukuku tüzel kişilerinde, düzenin sağlanmasına ilişkin 65/1967 sayılı genel bir yasa yürürlüğe koydu ve buna dayanarak, seçimle iş başına gelmiş Azınlık Cemaat İdare Heyetlerini dağıtıp, yeni heyetler atamıştır. 1974 yılında Cunta idaresinin yıkılmasıyla, ülkedeki bütün kesimlerde demokratik seçimler yapılmasına karşın, vakıfların bağlı bulunduğu cemaat idare heyetleri seçimi yapılmamış ve Cunta kalıntısı atanmış heyetler himaye edilerek görev başında bırakılmıştır. 1980 yılında çıkarılan 1091 sayılı yasaya gösterilen yazılı tepkiler sonuç vermemiştir ve vakıfların yönetimi yeni bir çıkmaza sokulmuştur.

     

    • MÜFTÜLÜKLER SORUNU

    Yunanistan’da müftülüklerin Müslümanlar tarafından seçileceği, 1913 tarihli Atina Antlaşmasıyla hükme bağlanmıştır, 2345/1920 sayılı yasa ile de Yunanistan’ın iç hukukuna dahil edilmiştir. 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasıyla da, azınlığın her türlü dinsel örgütlenmeleri güvence altına alındığı için, azınlığın müftüleri seçme hakkı pekiştirilmiştir.

       Batı Trakya’da, 2345 sayılı yasaya göre müftü seçimi yapılmadığının nedenlerini, tarihin akışı içindeki şartlar ortamında aramak ve değerlendirmek gerekir.

       1923 – 1950 dönemi, birbiri ardından gelen ve acımasız bir boğazlaşmayı sergileyen iki tane dünya savaşıyla iç savaşı yaşayan talihsiz insanların dönemidir. Kan ve gözyaşı ile yoğurulan bu yıllarda, ara sıra gerekmiş olan müftü seçimi, Müslümanların tercihine kalmıştır, zamanın şartlarında en doğal uygulama da bu olmuştur. Müftü seçimi söz konusu oldukça, daima azınlık ileri gelenleri, münasip gördükleri kişiler üzerinde görüş birliğine varmışlar, kararlarını yetkili makamlara bildirmişler ve önerilen kişiler müftü olarak tayin edilmişlerdir. Bu yöntemle tayin edilen her müftü halk tarafından tasvip edilmiştir, saygı görmüştür.

    1950 sonrası dönemde ilk müftülük sorunu 1985 yılında Gümülcine’ de gündeme gelmiştir. Her yönüyle demokratik ortamın oluştuğu bir zamana rastlayan Gümülcine müftülüğü sorununun, 2345 sayılı yasaya göre seçimle halledilmesi beklenirken yetkili makamlar, ‘’müftüyü biz tayin ederiz, kumandasını da biz veririz ’’ şeklinde sert bir tavır takınmışlardır, azınlık insanına konuyla ilgili fikir beyan etme hakkı bile tanınmamışlardır. Bu haysiyet kırıcı tutum, Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun dini duygularını rencide etmiştir, onurunu zedelemiştir. Yönetim 1990’da, daha geniş boyutlu olaylara rağmen, İskeçe’de de aynı katı tutumu sürdürünce iki ilin camilerinde cemaatin el kaldırmasıyla müftü seçimi yapılmış ve azınlık insanı seçilmiş müftülerle tercihini ortaya koymuştur. Nihayet yönetim, 1990 yılı sonunda 182 sayılı kanun hükmünde bir kararname ile 2345 sayılı yasayı iptal etmiş, vakıflarda olduğu gibi, müftü seçimlerine de valileri yetkili kılan başka bir çıkmaza sokmuştur.

       Sonuç olarak, Batı Trakya’da 2345 sayılı yasaya göre müftü seçimi yapılmıştır ama, 1985 ve 1990,da olduğu gibi tepeden inme müftü tayini ise hiç yapılmamıştır, savaş yıllarında bile böyle tayin görülmemiştir. Köy muhtarlarının dahi seçimle göreve getirildiği bir ülkede, hiç olmazsa temsili sıfatı olan belirli bir kesimin tercihi sorulmadan, görüşü alınmadan, seksen yıllık teamülleri gözardı edip kutsal müftülük makamlarına polis gücüyle adam oturtmak, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir icraat oluşmuştur. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının sert tepkisine neden olan bu katı tutumdur. Halkın görüşü alınmadan bir mahalle kilisesine zangoç tayin etmenin mümkün olmadığı bir Avrupa ülkesinde, en yüksek seviyedeki dini liderler, kapalı kapılar arkasında alınan bencil kararlarla tayin edilirse, yüz bini aşkın bir toplumun sessiz kalması elbette beklenilemezdi.

    • ARAZİ SORUNU

    Yunanistan - Türkiye ilişkilerinin çok iyi olduğu 1950-60 döneminde dahi, kamulaştırma başta olmak üzere, çeşitli yollarla azınlığın arazilerine el koymak hedefinden vazgeçilmemiştir. Çünkü, büyük bir çoğunluğu köylerde yaşayan toprağa bağlı azınlık insanını yıldırmanın ve sindirmenin en kestirme yolu geçim kaynağı olan toprağını elinden almaktır.

       Gerektikçe toprak kamulaştırmak her devletin egemenlik hakkıdır. Ancak bu hak kullanılırken adalet ilkelerine uymak esastır. Batı Trakya’da yapılan bütün kamulaştırmalar azınlığın aleyhine olacak şekilde planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Gümülcine bölgesinde 1978’de sanayi sitesi için kamulaştırılan 4000 dönüm ekim alanı tarlaların tamamına yakını azınlık mülküdür. 1980’de, Trakya Dimokritos Üniversitesi için kamulaştırılan 3200 dönüm ve 398 parça mülkten yalnız 17’si Hıristiyan vatandaşların malıdır. Geriye kalan tüm yerler azınlık insanının tek geçim kaynağı olan tarlalardır. 3200 dönümlük arazi üzerinde, 25 yılda üniversitenin kullandığı inşaat alanı 50 dönümü geçmez. Yolu, parkı, otoparkı hesap edilerek 100, 150,200 dönüm olsun. Geriye kalan 3000 dönüm arazi terkedilmiş görünümde bir fundalık halindedir. Askeri bölge için kamulaştırılan 4300 dönüm ekim alanı tamamen azınlık malıdır ve boş durmaktadır.

       Görüldüğü gibi devlete lazım olanın yüz misli kamulaştırılmıştır. Yunanistan’ın en büyük yüksek öğretim kurumlarından biri olan Selânik Üniversitesi’nin yalnız 640 dönüm üzerine kurulmuş olduğu düşünülünce, Trakya Dimokritos Üniversitesi için kamulaştırılan arazide, azınlık aleyhine ne denli bir ard düşüncenin gizlendiği açıkça anlaşılmaktadır. Aynı üniversitenin bazı fakülteleri de Dedeağaç ve İskeçe’dedir Kamulaştırma bedeli olarak bu tarlalara verilen ‘gülünç’ fiyatlar mülk sahiplerini bir kez daha hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu toprakların %80 oranında Müslüman Türklere ait olması elbette tesadüf değildir.

       1972 yılında, İskeçe’de tarihi Tabakhane Camii tutarsız gerekçelerle bir gecede yıkılmıştır ve sabaha kadar caminin bütün molozları taşınmış, yeri düzlenmiştir. Daha sonraki yıllarda caminin yerine Trakya Dimokritos Üniversitesi’nin binaları kurulmuştur.

       Kamulaştırmalara karşı gösterilen haklı tepkiler ve en yüksek seviyedeki devlet makamları nezdinde yapılan yazılı şikayetler hiçbir sonuç vermemiştir.

       1984 yılında yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi uyarınca Sirkelli, Ircan ve Karacaoğlan bölgesinde 6000 dönüm araziye açık hava hapishanesi yapılacağı gerekçesiyle el konulmak istenmişse de, iki yıl sonra kararın uygulamasına geçileceği sırada, tüm azınlık ileri gelenlerinin katılımıyla Karacaoğlan köyü camiinde gerçekleştirilen ve binlerce kişinin, bir uyarı yürüyüşüyle sonuçlanan toplantıdan sonra, kamulaştırma kararı durdurulmuştur.

    • İNHANLI KÖYÜ ARAZİ SORUNU

    Batı Trakya’da en çok konuşulan, yazılan ve ses getiren sorunlardan biri de İnhanlı arazi uyuşmazlığıdır. Sorun şöyle özetlenebilir. İskeçe’ye bağlı İnhanlı köyünde topraksız köylülere dağıtılmak üzere kamulaştırılması kararlaştırılan 3200 dönüm arazinin 1800 dönümü bölgedeki Müslüman Türk halkının tapulu malıdır. 1953 yılında başlayan ve çeşitli hukuk aşamalarından geçen kamulaştırma sorunu, Müslüman Türklerin elinde bulunan Osmanlı İmparatorluğu tapu senetlerinin yönetim tarafından tanınmak istenmemesi nedeniyle uyuşmazlık, 1980’li yıllara kadar süre gelmiştir. Söz konusu arazi üzerinde işgale yönelik bazı fiili hareketler başlayınca, 17 Mart 1982 tarihinde İnhanlı’dan yüz kadar azınlık köylüsü İskeçe şehir meydanındaki saat kulesinin yanında bir oturma eylemi gerçekleştirerek, uğradıkları haksızlığı protesto etmişlerdir. Mermer zemin üzerinde soğuk mart havasının acımasız etkisine göğüs gererek, kadınların ve bebelerin de dahil olduğu bu eylem gece gündüz günlerce sürmüştür. Nihayet olumlu sonuca ulaşan bu hak arama eylemini gerçekleştiren azimli insanlara moral vermek için bütün Batı Trakya’dan destek ziyaretleri yapılmış, aynı amaçla bütün camilerde Cuma hutbeleri okunmuştur.

     

    • TAŞINMAZ MAL SATINALMA YASAĞI

       Cunta dönemi öncesinde başlatılan bir uygulama ile Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı, en önemli bir vatandaşlık hakkı olan taşınmaz mal edinme hakkından mahrum edilmeye başlanmıştır. Azınlık mensubu bir insanın başkasından taşınmaz mal satın alamadığı bir yana, evladına bile satım veya bağış işlemi yapması mümkün değildi, yasaktı. Amma şayet alıcı bir ‘Hıristiyan’ olursa satış işlemi büyük bir kolaylıkla gerçekleşirdi. Çünkü Müslüman Türklerin taşınmaz mallarını satın almak şartıyla, devlet bankaları Hıristiyan vatandaşlara uzun vadeli krediler verirlerdi. Milyarlarla ifade edilen bu krediler binlerce dönüm azınlık arazisi, ev ve benzeri taşınmaz mal Hıristiyanların eline geçmiştir.

    Detaylarına girmeden, 29 Ocak 1988 öncesi yıllarda azınlık insanına reva görülen şu haksızlıkları da hatırlatmak yerinde olacaktır.

       Batı Trakya Türkü, çoluk çocuğuyla barınacağı yeni bir inşaat yapmak için, inşaat izni alamazdı, eski evinin kiremidini bile değiştiremezdi. Değiştirmeye kalkışırsa mahkemelerde süründürülürdü, cezaya çarptırılırdı. Traktör ya da otomobil kullanma ehliyeti almak Batı Trakya azınlık fertleri için hemen hemen imkansızdı. Uzun vadeli kredi almak düşüncesi azınlık insanının aklından bile geçmezdi. Hak arayan liderler, gazeteciler cezaevlerine gönderilirdi…

       Sıralanan bu sorunlar azınlık fertlerinin tamamını üzmüştür, ama, her birini aynı derecede etkilememiş olabilir de. Tarlası alınan komşunun üzüntüsü paylaşılmıştır ama, zamanla bilinç altına atılmıştır, belki de unutulmuştur. Aynı mantık yoluyla her haksızlık için bu örnekler çoğaltılabilir. Fakat topyekün toplumun aslı, kökeni inkar edilmek istenince ‘Batı Trakya’da Türk yoktur’, denince, aynı derecede etkilenmeyen, duyarsız kalan hiçbir azınlık ferdi olmadı, olamazdı. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının aslı, kökeni en yüksek mahkeme kararıyla inkar edilmek istenince, bütün azınlık fertleri aynı derecede etkilendi, ayağa kalktı, her türlü riski göze aldı, yollara döküldü. Bu sebeple 29 ocak 1988 günü, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının 20-30 yıllık baskıların bilinç altı birikimini bilinç üstüne çıkaran, harekete geçiren, çekinmeden, korkmadan duygularını haykırabildiği müstesna bir gün oldu.

    *Baltalı, İbrahim, 29 Ocaklar ve Perde Arkası, Rodop Rüzgarı yayımları, 2006, Gümülcine.

    ©2017 Burasi Batı Trakya. Tüm Hakları Saklıdır.

    Please publish modules in offcanvas position.